18 Mayıs 2015 Pazartesi

Fotoblog: Beyrut


Beyrut'a dair ne anlatsam yetersiz olur. Aslında çok geç kalınmış bir çalışma olacak bu çünkü Beyrut'u 3 sene önce ziyaret ettim. Hala savaş yorgunluğunu yaşayan bir şehir burası. Şehrin bir bölümünde hala evlerinin duvarları kurşun izleriyle dolu mahallelerinde yürürken, farklı bölümlerinde daha modern ve gelişmiş bir yapılaşma görebilirsiniz. Arada kalmışlık fakat halinden memnunluk var. Acısını unutmak istemeyen fakat daha iyisine dair umudu olan bir şehir. Faklı yerleşimleri görüp, aynı şehir mi diye şaşırdığınız bile oluyor zaman zaman. Beyrut'ta toplam 3 gün kaldım. Öyle doyamadım ki, mesela döner dönmez Beyrut Amerikan Üniversitesi'nden yüksek lisans programlarına baktığımı hatırlıyorum. 'Ben bu şehre tekrar dönmeliyim; hatta bir süre burada yaşamalıyım!' diye düşünmüştüm. Hala uzak olmayan bir hayal Beyrut benim için, kelimelere cümlelere sığmayan... Beyrut'u neden ziyaret etmeliyiz sorusuna kendimce aşağıdaki fotoğraflarla desteklediğim cevaplar buldum. Eminim ki hala hepsi yetersiz. Çünkü Beyrut'a dair söylenecek çok daha fazla şey var benim için. İyi seyirler.

Geniş ve bitişik apartmanlarla dolu sokakları görmek için


Ara sokaklardaki duvar yazılarında aktivizmin evrenselliğine rastlayabilmek için

Hayallerimizdeki nefis balkonlu evlerin 'tam da bu' diyeceğimiz versiyonlarını görebilmek için
Hamra Caddesi boyunca duvar yazılarını görüp gülümseyebilmek için

Çocukluğumuzdaki herşeyi satan bakkal dükkanlarını hatırlamak için

Savaşın ne boyutta zarar verebileceğini unutmamak için

Holiday Inn - Unutmamak için

Hikayesi olan sokaklarda gezmek için  (Devlet Başkanı Refik Hariri'nin katledildiği yer)
Şehrin orta yerinde korunan Roma Hamamlarını görüp, kendi memleketimizde olsa ne olurdu diye düşünmek için

Yakın tarihi ve acıyı anlamak için

Güzel bir öğle yemeği yemek için


Hayatınızda yiyebileceğiniz en lezzetli humusu yiyebilmek için

Küçük bir esnaf lokantasında böylesine lezzetli bir yemek yeme şansı olduğu için (üstteki etin suyunun pilava verdiği lezzetten bahsetmeyeceğim, bana kalsın)

Arak rakısını denemek için


Mimari yapıların zevkini takdir etmek için

Durup durup fotoğrafını çekeceğiniz öyle güzel binalara rastlamak için

Hala savaşın izlerini taşıyan mahalleleri görebilmek için
Antika dükkanları ve bohem kafeleriyle ünlü Gemmayzeh Caddesinde dolaşmak için

Apartman damlarında palmiye ağaçları ve botanik bahçeleri görebilmek için
Kurşun izlerine aldırmadan yaşayan Ashrafiyeh mahallesini gezmek için

Leila'da yemek yerken gerçek bir Lübnan havası yaşamak için

Bulguru kalın, köftesi acılı bir kebbeh, yani içli köfte yemek için
Yine Leila'da ekşili bir tabouleh salatası yemek için

Duvarlardaki şarkı sözlerinin belki de bütün gün kulağınızda çalması için

Yöresel fast foodun dibine vuran Barbar'da yemek yemeden dönmemek için

Kıtırlıktan dağılan lahmacunlar yemek için

Tabldot tepsilerde servis edilen ucuz ve bol yemekleri görebilmek için

Barbar'ın nefis falafelini ve pembe turp turşusunu tatmak için

Benzer yemek kültürüne sahip olduğumuzu bilmek için

Beyrut Amerikan Üniversitesi'nin önündeki dört bir yandan kök salmış efsane ağacı görebilmek için

Korniş'te yürürken böyle gülümseten manzaralar görmek için

Gün batımına karşı Güvercin Kayaları'nı fotoğraflayabilmek için

İlginç sokak lezzetlerini denemek için

Apartmanların hikayesini merak etmek için

Abdel Wahab'da nar ekşisi soslu tavuk ciğerini yemeden dönmemek için


Bu fattoush salatasını yedikten sonra evdeki her çoban salataya sumak koymak için


Byblos yolu üzerindeki kasabada bu binlerce yıllık balık fosillerini görmek için

Byblos antik kentini ziyaret etmek için

Bir yanı tarih, bir yanı tatil olan Byblos kasabasını görmek için

Byblos antik kenti, şehri ortaya çıkaran arkeologların izinde çember çizerek karış karış gezmek için

Geleneksel hediyelerin güzelliğini görmek için

Teleferikle 600 metre yukarıdaki Harissa anıtına çıkarken güzelim manzaranın tadını çıkarmak için

Teleferik de yetmeyip bir de bu şirin fünikülerle yolculuk etmek için

Görkemli Harissa heykelini görmek için


Şehre bir kez daha Harissa heykelinden kuş bakışı bakmak için


P.S.: Le Chef'te yemek yemeden dönmeyin!

1 Mart 2015 Pazar

Kasımpaşa'ya yolunuz düşerse...



Beyoğlu denince aklımıza ilk olarak Galata, Cihangir, Tophane gibi kültürel ve sosyal birikimi olan semtler geliyor. Aslında Beyoğlu öyle büyük bir ilçe ki Taksim'den başlar, bir ayağı boğazda diğeri Haliç'tir; Eyüb'e, Beşiktaş'a komşudur. İstiklal Caddesi vardır; sonra Karaköy, Tarlabaşı, Gümüşsuyu gibi 'popüler' semtlerin dışında, belki yolumuzun hiç düşmeyeceği Halıcıoğlu, Örnektepe, Çıksalın gibi, Taksim otobüslerinin üzerinde isimlerine bolca rastladığımız semtleri de kapsar Beyoğlu. Her kesimin kültürünü, hayat tarzını barındırır. 

İstiklal Caddesi'ndesiniz, bolca zamanınız var ve karnınız aç diyelim. Her zaman gittiğiniz klişe mekanlarınızdan bir seferliğine vazgeçip, yeni bir semt keşfetmek isterseniz, sizi Kasımpaşa'ya doğru 15 dakikalık bir yürüyüşe davet etmek istiyorum. Tünel'den Şişhane'ye geçip, Kasımpaşa stadının yanından da aşağı doğru kıvrılırsanız Kasımpaşa'ya ulaşmak işte bu kadar kolay. Telefonlarınızın haritalarından dar sokakların ismini aramak yerine basit bir oryantasyon için de önerim olacak. İki noktayı kullanın Haliç ve Piyale Paşa Cami. Zira ben birazdan yazacağım lezzet köşelerini bu iki noktaya göre tarif edeceğim.


Evet diyelim ki Kasımpaşa'ya indiniz, Piyale Paşa Cami'ni görmemeniz imkansız. Haliç'i solunuza aldıktan sonra Piyale Paşa Cami'nin hemen solundaki daracık sokaktan girdiğinizde ileride solda Tarihi Kasımpaşa Börekçisi'ni göreceksiniz. 25 kat ince hamurdan yapılan Kürt böreğini mutlaka denemelisiniz. Üzerinde pudra şekeri ekmeyi aman ihmal etmeyin. Yanına da çay söylediniz mi, dışarıdaki masalarda ağaçların altında semtin yerel havasını hissediyorsunuz. Hafta sonları öyle kalabalık oluyor ki, yarım saat kadar oturduğum sırada 3 veya 4 kere yeni bir bütün Kürt böreğinin tezgaha getirilişine tanık oldum. Kahvaltı için börek almaya gelen semt sakinleri zaman zaman kapıda kuyruk oluşturabiliyor. Öğrenciliğimden beri sevdiğim Kürt böreğinin en lezzetlilerinden birini yiyorum burada. Siz de bir değişiklik yapın ve bir Pazar gününüze burada başlayın. Hava da güzelse, iskeleden vapurla bir Haliç turu neden olmasın?


İkinci bir börekçi alternatifim var: Börekçizade. 1985'te kurulan işletmenin kıymalı kol böreği çok meşhur. Börekler günün her saati sıcacık, sanki fırından yeni çıkmış gibi. Tarihi Kasımpaşa Börekçisi'ne nazaran, Börekçizade daha büyük bir dükkan; sandalye sayıları da bir o kadar fazla. En sevdiğim inceliklerinden biri de çayı minik bir su bardağında servis etmeleri. Hem nostaljik, hem de kendine özgü. Piyale Paşa Cami'ni arkanızda bırakıp, Bülent Demir Caddesi boyunca Haliç'e doğru yürüdüğünüzde sol tarafınıza düşüyor. Zaten tabelası hemen gözünüze çarpıyor.



Tatlı da yemek lazım tabi. Yemeğin de, tatlının da en lezzetlisi şüphesiz sokakta satılanlardır. Veya bir açlık ya da tatlı krizi durumlarında yardımımıza koştukları için bize o an dünyanın en güzel yemekleriymiş gibi gelir; tartışılır. Halka tatlısı da bunlardan biridir bence. Üzerindeki o ince şurubun parlaklığı cezbeder, hemen ağız sulandırır. Ben halka tatlısını bu zamana kadar pek sevmedim. Ya acımsı bir tatlılık buldum ya da istediğim kadar çıtır değildi hiçbir zaman. Fakat şimdi size bahsedeceğim yerde öyle bir halka tatlısı yedim ki, Kasımpaşa'ya ne zaman gitsem o halka tatlısı mutlaka yenir! Bülent Demir Caddesi'nde bir Anteplizade var ki halkanın kralını yapar. İncecik çıtır çıtır bir halka düşünün. Isırdığınız an tereyağlı şurubu hemen dilinizin üstünde. Şurubun tatlılığı tam kıvamında. Ama beni asıl bağımlı yapan halkanın çıtırlığı. Üstüne gül koklamam diyecek kadar büyük konuşabilirim!

'Efendim ben börekti, halkaydı istemem, bana lokanta yaz' derseniz de işte size birkaç esnaf lokantası: Bülent Demir Caddesi üzerindeki Yonca Et Lokantası, Nizam Pide ve Sait İskender. Ben gececiyim derseniz de yine aynı cadde üzerinde Geyikli İşkembe'de geceyi sonlandırabilirsiniz.




Haliç turu yapmaya karar verdiyseniz Bahriye Fırını'ndan yollukları hazır edin. O çıtır çıtır susamlı kandil simitleri vapur, çay ve canım Haliç ile öyle güzel gidiyor ki... Fırından içeri girdiğiniz an ne tarafa baksanız kurabiye, peksimet veya galeta görüyorsunuz. Hepsi dile geliyor sanki tadına baktırmak için. Ben her Kasımpaşa'ya gidişimde eve dönerken mutlaka yarım kilo kandil simidi alırım buradan. Sabah işe gitmeden atarım ağzıma bir-iki tane. Akşamları da çayla nefis olur. Meşhur anasonlu galetalarından da almak istiyorum ama kaçtır nasip olmadı. Ne zaman gitsem, sabah erkenden bittiğini söylerler hep. Bir dahaki sefere dileklerimle, yarım kilo kandil simidimle boynu bükük çıkarım fırından; Çıkar çıkmaz da simidin birini dayanamaz yerim yürürken. Öyle bir sabırsızlık yaratır bende o gevrek kandil simitleri. Bülent Demir'in bir üst paralelindeki cadde olan Bahriye Caddesi'ne çıkmanız yeterli.


Bu kadar yediniz diyelim, akşama eve de bir şeyler götürmek lazım ama. Kandil simidi haricinde tabi. Denizi arkanıza alıp Bahriye Caddesi'nden devam ettiğinizde ileride soldaki Bayram Yeri Caddesi'ne sapın. Biraz yürüyünce sağ tarafta Marla Pastanesi'ni göreceksiniz. Bu ince uzun kutu gibi pastaneye girdiğiniz zaman tezgahta en çok dikkatinizi çeken şey beyaz, yeşil ve kahverengi minik toplar olarak. İşte onların adı Mutluluk Topları! Hamuru bir çeşit profiterol hamuru; üstüne krem şanti, onun üstüne de fıstık, hindistan cevizi veya kakao. Kreması ağzınıza ve hatta burnunuza bulaşıyor çoğu zaman. Katkı maddesi yok; nasıl yapıldığını görmek isterseniz de arkadaki imalathaneye camlı bölmeden göz atabilirsiniz. Çoğu zaman eve dönerken alırız biz üçer beşer. Farklı bir tat denemek isterseniz kaçırmayın derim. Lakin bir süre sonra sırf mutluluk topları için Marla'nın yolunu tutabilirsiniz.


Kasmpaşa'ya yolunuz bir pazar günü düştüyse, semtten ayrılmadan önce yapmanız gereken önemli şeylerden biri de İnebolu Organik Pazarı'na uğramaktır. Ben bu pazara ne zaman girsem ellerim kollarım poşetlerle dolu çıkarım. Girişe sağda yoğurtçum vardır. Mis gibi bol tuzlu süzme yoğurt ve tereyağ alırım ondan. İleride aynı sıradaki ablalardan taze mantarlar alırım. Sol taraftaki çıkmaz sokağa kıvrılınca taze meyveler bulurum. Tekrar pazar yolundan devam edince, pazarın sonuna doğru solda tezgah açan bir amca vardır ki ben bu kış bu amcadan çok güzel pancarlar, çeşit çeşit turplar ve antioksidan deposu olan şalgam havuçları aldım. Yarım kilo tartar, parasını alır, sonra her seferinde 1-2 tane daha pancar atar poşete yüce gönüllü amcam. Pazarın sonunda sol tarafta, arabasının arkasında Bursa'dan getirdiği zeytinlerini satan bir karı-koca vardır. Kırma yeşil zeytinler, tuzlu-tuzsuz sele zeytinlerden tutun, erken hasat zeytinler bile bulunur bu çiftin tezgahında. Annemle babam ne zaman gelse erken hasat bir kilo zeytin ile dönerler Antalya'ya.

Şeker pancarı



Mevsimine göre değişik ot ve mantarlar vardır bu pazara özgü. Mesela sonbaharın başında uğradığımda bir mantar patlaması yaşamıştık ve 4 çeşit mantarla dönmüştüm eve. Mantarcı ablam ilgiyle anlatmıştı mantar çeşitlerini. Kanlıca, saçak, sığır göbeği, kurt kulağı... Kısacası mevsiminde giderseniz envai çeşit mantar bulabiliyorsunuz. Kışı bol baharlı turplar, şeker pancarları, iri kestaneler bulabilirken; yaz mevsiminin sulu meyveleri ve kokulu domatesleri de oluyor bu pazarda. Satıcılar bazı ürünlerini memleketleri olan Kastamonu İnebolu'dan getiriyorlar. Mis gibi kokan Taşköprü sarımsağından tutun, Gümüşhaneli ablanın memleketinden getirdiği pekmeze kadar birçok yöresel ve doğal ürünü bulabilirsiniz bu pazarda. Kısacası he rengarenk, hem de mis gibi kokan bir pazardır burası.



Dağ çilekleri
Anlattığım Kasımpaşa mekanlarında kişi başı maksimum 10 TL harcayacaksınız. İnebolu Pazarı ise diğer semt pazarlarından bir tık daha pahalı olsa da hayatınızda belki de yemediğiniz yöresel ürünlerle tanışma olanağı sunuyor. Kasımpaşa turumuzun sonuna geldik. Hem hesaplı, hem de farklı tecrübeler dolu bir gün sizi bekliyor Kasımpaşa'da. Kasımpaşa'yı bu kadar lezzetli bilmezdik, değil mi?